Dünyanın klasik derbi tanımlarının hiç birine sığmayan nevi şahsına münhasır derbimiz, Arsenal ve Benfica eskizleriyle iyice bilenen iki İstanbullu'nun kapışmasıyla bir kez daha ülke gündemimize oturacak. Hatta oturdu bile. Oysa, Türklüğümüz'den olsa gerek, Arsenal beraberliği ya da Benfica galibiyetlerinin, 40 derbiden daha fazla toplam kazanım olduğunu anlayabilecek bir duruşa hala sahip değiliz.
Şu an ligin zirvesinde yer alan ve bir aksilik olmazsa bu hafta da bu ünvanını koruması beklenen Trabzonspor, bu İstanbul derbisinin “kesin kazananı” olacaktır, hatta oldu. Ortada bir 3 puan var ve taraflardan biri veya her ikisi mutlak olarak kayıp yaşayacak ve bu kayıp Trabzon’un (ve tabi BJK’nın da) hanesine “kazanç” olarak yansıyacaktır. Trabzon ve BJK cephelerinden bakıldığında muhtemel bir beraberliğin, kulağına kar suyu kaçmış hamsi ızgara tadında olacağı da su götürmez bir keyif ifadesi olacaktır.
Tarihe baktığımızda, görece daha “kötü” olan tarafın, mesela Sigma’dan 7 yiyen Fenerbahçe’nin dönüşünde Ali Sami yen’de kazanması gibi, kazanmaya daha yakın olduğunu görebiliyoruz. Bu pencereden bakarsak, Londra’da 1 puanı ve onurunu kurtaran Fenerbahçe’nin, görece kötü taraf olarak galibiyete yakın olduğunu söyleyebiliriz..
Yok, futbolun yalın gerçekleri ışığında , form durumları ve takımların genel halini koyarsak tartıya, Galatasaray’ın rahat bir galibiyet alacağı da söylenebilir. Ama kabul etmek gerekir ki, Galatasaray cephesinde anlaşılması güç bir Saraçoğlu sendromu var. Yani psikolojik üstünlük her koşulda ve durumda Fenerbahçe lehinde.
Uzatmayalım; bana göre bu maç berabere biter ve Trabzon puan farkını açar!
Tilkiye sormuşlar; “Tavuk sever misin”
Yanıt: “Gülmemden cevap veremiyorum ki”
Şakası bir yana; her iki taraftan da son Avrupa maçlarını gölgede bırakmayacak bir performans umuyor ve futbol keyfine katkı yapmalarını diliyorum..
ÇAPA TIP FAKÜLTESİNİN “GENEL DURUMU” VE KORKU!
Bu aralar Çapa Tıp Fakültesi’ne sık gider olduk. Bu ziyaretlerden öğrendiklerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Herkesin bilmesi gereken en acı bilgi şu; Olası İstanbul depreminde Çapa Tıp Fakültesi’nin çok az binası ayakta kalabilecek! Sadece Çapa değil üstelik, neredeyse tüm kamu ve vakıf hastanelerimiz tehdit altında! Bu bilgi sallama değil, devletin yaptırdığı analiz raporlarından. Hastalarımız, hastane personelimiz ve doktorlarımız göz göre göre ölümün kucağına atılmış durumda. “Hayır öyle değil” diyebilecek tek bir yetkili çıksın da görelim! Durum bu kadar vahim iken, rektörlüğün sessizliği ve hükümetin ilgisizliği dramatik bir utanç fotoğrafı olarak kaydını düşüyor.
İkincisi; bu ülkede hala sağlık alanında bir şeyler yapılabiliyor ve bu alanda çağdaş dünyanın gerisinde kalınmıyorsa, Çapa Tıp Fakültesi başta olmak üzere üniversite hastanelerinin akademik personelinin insan üstü çabaları sayesindedir. Mustafa Kemal’in “beni emanet edin” dediği Türk doktorların kimler olduğunu öğrenmek istiyorsanız, mesela Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Ali Akyüz’ün yüzüne dikkatle bakmanızı öneririm. Ya da onca teknik ve temel olanaksızlıklara rağmen tıp dünyasındaki gelişmeleri günü gününe takip ederek çağdaş dünyanın dışında kalmamıza direnen Dç.Dr. Murat Aksoy ve ekibinin aydınlık yüzü özelinde tüm idealist doktorlarımızı “bilmenizi” arzu ederim. Onca “kötü”yü katlanılabilir kılan işte bu umut veren bilim adamı portrelerimizdir. Ve bu bilim adamlarımızı, maalesef, ilk depremde yerle bir olma riski taşıyan taş yığınlarına mahkum kılmışız. Bu utancın en büyük payı elbette hükümet edenlerin, valinin, belediyenindir. Lakin, toplumsal bir masumiyetten de söz edemeyiz. Hepimiz suçlu ve sorumluyuz..
Not: Hastanelerle ilgili resmi raporları görmek isteyenler, sedattunali.blogcu sayfasında görebilir.
FEDERASYON BEDAVA BİLET DAĞITTI MI?
Onlara sorarsan, sümme haşa, hiç öle şey olar mı? Ne gadder ayıp. Yok sokağa çıkıp gerçeği ararsanız, dağıttı hem de binlerce adet. Sporun içinde olan herkes, bedava bilete ve holiganizme karşı mücadele veren, ehe, Türkiye Futbol Federasyonu’nun birilerine bedava bilet verdiğine, bu birilerinin de biletleri paraya çevirdiğine inanıyor.
Neresinden bakılsa rezalet. Yalan bile olsa, ki olmadığına inanıyorum, böylesine aşağılık bir şeyin çok normal bir şeymiş gibi tartışılabiliyor olması bile başlı başına bir utançtır. Endüstriyel futbol dediğimiz ruhsuzluğun, kulüp takımlarımızdan çok milli takımımızı “vurması”, üzerinde düşünülmesi gereken çok ciddi bir travmadır. Ama kaç kişi bunun farkında bilmiyorum. Keşke Gülhane’de ceviz ağacı olsaydım!!